20 Mayıs 2013 Pazartesi

Fayanstaki kadın


Onu ilk olarak eve taşındıktan iki hafta sonra fark ettim. Bana bakıyordu, hem de gözlerini hiç kaçırmaksızın. Ulan dedim, aldık mı başımıza belayı? Çıktık mı cinli, perili eve?
Melun şeyin yeri de kötüydü, görmesen olmaz bir yerdeydi hani. Tuvalet yahu. Evin tuvaletini de kullanmazsak nereye sıçacağız?
Gece yarısı kalkardım, sırf kendimi telkin etmek için halay çeke çeke tuvalete giderdim ilk zamanlar. Tuvalete girdiğim anda da gözlerimi kapatırdım sımsıkı. Zamanla alıştım bu duruma, fayanstaki kadınla ilgilenmemeye başladım. Tuvaletten içeri girince artık ona bakabiliyordum. Sanki bana gülümsüyordu. Güzeldi de; ama en nihayetinde fayanstı yani. Elle tutulur bir yanı yoktu ki seveyim?
Gel zaman git zaman, fayanstaki kadının bakışları değişmeye başladı. Ben ona Perihan ismini takmıştım. Perihan nasıl eskiden sevgi dolu bakıyorsa bana, şimdi de bir o kadar nemrutlaşmaya başlamıştı. Gözlerine kocaman bir öfke yerleşmişti. Bir müddet eve gidemedim.
Arkadaşlarıma gittim, sizde kalayım diye yalvardım. Ne kadar kalabilirsin ki? Bir gün, iki gün… Üçüncü günde verdiler elime bir lazımlık, yolladılar eve. Kimse beni görmek istemiyordu artık. Yıkanamamıştım da bir ay boyunca. Kafamda bir şeyler yürümeye başlamıştı. Beni görenler korkuyordu artık. Rengim griye dönmüştü.
En sonunda dayanamayıp eve gittim. Gitmez olaydım. Kapıya anahtarı soktum, altın sarısı kilidi açtım. Bir de ne göreyim? Evi de bok götürüyor. Benden beter halde. Halılar ikiye katlanmış, duvarda eski karımla olan fotoğraflarım tuz buz olmuş, 72 ekran LCD televizyonum patlamış… Tüm bunlar yetmezmiş gibi yatağım parçalanmış ve gardrobumun üstüne bütün bıçaklarım saplanmış.
Allah bu evin belasını versin derken bir şangırtı duydum. Şangır şungur bir şeyler oluyordu evin içinde. Ses banyodan geliyor olmasaydı gider bakardım emin olun. Ama bu seslerin Perihan’ın marifeti olduğunu biliyordum. Gitmedim. O bana geldi. İnanamıyorsunuz değil mi?
Banyonun kapısı açıldı. Baktım bizimki. Almış eline mutfak bıçağını, savrula savrula bana geliyor. Saçı başı darmadağın. Yüzündeki peçe açılmış, kapkara dişleri ortaya çıkmış. Boyu da benim bacağım kadar. Bir korktum. Ortalığı pis bir koku sardı, baktım kot pantolonumun ağı koyulaştı. Heh dedim; koy… rahvan gitsin. Yapacak bir şey yok.
Yanıma geldi manyak, ağzını bir iki oynattı. Sonra baktım sesi de çıkıyor, konuşmaya başladı. Yok efendim, eskiden bu evin altında yatır varmış da bu da onun karısıymış falan filan. Başladı anlatmaya. Ben uzun zamandır bu eve ilk gelen erkek olduğum için onunla evlenmem gerekiyormuş, yoksa yatır efendi beni çarparmış. Bunu duyunca bir güldüm. Yine evlen benimle dedi. “Siktir lan uyuz karı, valla bir korum” dedim. Elimin tersiyle buna bir çarptım. Bir anda etrafı uhrevi bir ışık sardı. Ortadan kaybolmuştu. Aldım anahtarı, artistik hareketlerle kapıyı kapadım. Salak salak etrafa bakarken onu gördüm merdivenlerin başında. Beni aşağıya yuvarladı. Kafamın patladığını hissettim.
Şimdi ben de fayansın içindeyim. Galiba yatır efendi beni de çarptı. Eve taşınırsanız görüşürüz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder