Onu ilk olarak eve taşındıktan iki
hafta sonra fark ettim. Bana bakıyordu, hem de gözlerini hiç kaçırmaksızın.
Ulan dedim, aldık mı başımıza belayı? Çıktık mı cinli, perili eve?
Melun şeyin yeri de kötüydü,
görmesen olmaz bir yerdeydi hani. Tuvalet yahu. Evin tuvaletini de kullanmazsak
nereye sıçacağız?
Gece yarısı kalkardım, sırf kendimi
telkin etmek için halay çeke çeke tuvalete giderdim ilk zamanlar. Tuvalete
girdiğim anda da gözlerimi kapatırdım sımsıkı. Zamanla alıştım bu duruma, fayanstaki
kadınla ilgilenmemeye başladım. Tuvaletten içeri girince artık ona
bakabiliyordum. Sanki bana gülümsüyordu. Güzeldi de; ama en nihayetinde
fayanstı yani. Elle tutulur bir yanı yoktu ki seveyim?
Gel zaman git zaman, fayanstaki
kadının bakışları değişmeye başladı. Ben ona Perihan ismini takmıştım. Perihan
nasıl eskiden sevgi dolu bakıyorsa bana, şimdi de bir o kadar nemrutlaşmaya
başlamıştı. Gözlerine kocaman bir öfke yerleşmişti. Bir müddet eve gidemedim.
Arkadaşlarıma gittim, sizde kalayım
diye yalvardım. Ne kadar kalabilirsin ki? Bir gün, iki gün… Üçüncü günde
verdiler elime bir lazımlık, yolladılar eve. Kimse beni görmek istemiyordu
artık. Yıkanamamıştım da bir ay boyunca. Kafamda bir şeyler yürümeye
başlamıştı. Beni görenler korkuyordu artık. Rengim griye dönmüştü.
En sonunda dayanamayıp eve gittim.
Gitmez olaydım. Kapıya anahtarı soktum, altın sarısı kilidi açtım. Bir de ne
göreyim? Evi de bok götürüyor. Benden beter halde. Halılar ikiye katlanmış,
duvarda eski karımla olan fotoğraflarım tuz buz olmuş, 72 ekran LCD
televizyonum patlamış… Tüm bunlar yetmezmiş gibi yatağım parçalanmış ve
gardrobumun üstüne bütün bıçaklarım saplanmış.
Allah bu evin belasını versin
derken bir şangırtı duydum. Şangır şungur bir şeyler oluyordu evin içinde. Ses
banyodan geliyor olmasaydı gider bakardım emin olun. Ama bu seslerin Perihan’ın
marifeti olduğunu biliyordum. Gitmedim. O bana geldi. İnanamıyorsunuz değil mi?
Banyonun kapısı açıldı. Baktım
bizimki. Almış eline mutfak bıçağını, savrula savrula bana geliyor. Saçı başı
darmadağın. Yüzündeki peçe açılmış, kapkara dişleri ortaya çıkmış. Boyu da
benim bacağım kadar. Bir korktum. Ortalığı pis bir koku sardı, baktım kot
pantolonumun ağı koyulaştı. Heh dedim; koy… rahvan gitsin. Yapacak bir şey yok.
Yanıma geldi manyak, ağzını bir iki
oynattı. Sonra baktım sesi de çıkıyor, konuşmaya başladı. Yok efendim, eskiden
bu evin altında yatır varmış da bu da onun karısıymış falan filan. Başladı
anlatmaya. Ben uzun zamandır bu eve ilk gelen erkek olduğum için onunla evlenmem
gerekiyormuş, yoksa yatır efendi beni çarparmış. Bunu duyunca bir güldüm. Yine
evlen benimle dedi. “Siktir lan uyuz karı, valla bir korum” dedim. Elimin
tersiyle buna bir çarptım. Bir anda etrafı uhrevi bir ışık sardı. Ortadan
kaybolmuştu. Aldım anahtarı, artistik hareketlerle kapıyı kapadım. Salak salak
etrafa bakarken onu gördüm merdivenlerin başında. Beni aşağıya yuvarladı. Kafamın
patladığını hissettim.
Şimdi ben de fayansın içindeyim.
Galiba yatır efendi beni de çarptı. Eve taşınırsanız görüşürüz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder