Ölü yıkayıcılar
Ceset, yine ceset, her gün ceset.
Bitmiyor mübarekler, her gün yenileri ekleniyor. Zannedersin bütün köy ölüyor.
Halbuki yok öyle bir şey, kendi köyleri çok fazla zayiat vermez. Gelenlerin
çoğu civar köylerden. Beş köyü birleştirir tek bir minare. Eskiden hep
Gayrimüslimler otururmuş diye fazlasını yapmamışlar, sonra da unutulup gitmiş
Musalla Köyü.
Hanife ile Zeliha… İşleri hiç
bitmez, bazen iki, bazen üç. Arada bir yolda trafik kazası olur, o zaman sayı
da artar, beş, altı. Bir keresinde otobüs devrilmişti de on iki kişi
yıkamışlardı. Allah rahmet eylesin.
Çarşafları karadır, ikisi de
tombulcadır. Sanki yıkadıkları ölülerin tüm enerjilerini tüketirler. Musalla
Köyü’nde hem bir ağırlıkları vardır, görenler saygıyla selam verir; hem de onlardan
korkulur, başlarına musallat olmuşçasına. Sürekli dedikodu, söylenti. Yok
Zeliha ölü yıkadığı sabunla yıkanırmış da, yok Hanife kendi sapıklığını göz
önüne sürmemek için bu işi yaparmış da… Bir keresinde köyün yetim çocuğu Ömer,
Hanife ile Zeliha’yı görmüş camide, ölü bir kadını yıkarlarken. Ölü kadın deli
gibi karaymış, bir de sarı-mor benekleri varmış vücudunda. Diğerleri de
dönüyorlarmış kadının çevresinde sürekli, bir de bağırıyorlarmış “Deyda, deyda,
hayda, hayda, yeeeeeh!” diye.
Bu anlatılanlardan sonra gel de
korkma bu kadınlardan. Bir de sabahın köründe kalkarlar, karga bokunu yemeden.
Gizli iş çevirircesine etraflarına bakınaraktan tutarlar camiinin yolunu. Ölü
yıkamadıkları zamanlarda hep ibadet ederler. Secdeye bir yatarlar, bir
kalkarlar. Köşe bucakta ergenliğe yeni girmiş kızları yakalayıp etlerini
kıstırırlar “Namaz kılmazsan etlerin kopçek! Elimellah kardeşinin ölü yeşil eti
gibi dökülcek. Acıcık aklını başıne devşir” diyerek.
Yine bereketli bir gün, ölü var
çokça. Üç kadın, beş erkek. Traktör kazası. Daha köye cenazeler gelmeden bu
kadınların haberi olur. Namaz kılarken Zeliha’yı bir titreme alırsa anlayın ki
ölü geliyor. Zeliha titrerken Hanife’yi de küçük çaplı geğirtiler tutarsa işler
büyür, ölü sayısı artar.
Zeliha ile Hanife çoktan yerini
almış, bekliyor camide sabırsızlıkla. Zeliha zeytinyağlı, yeşili saydam
sabunlarını hazırlamış; Hanife de ellerini ovuşturuyor. En çok gelenlerin
tipini merak ediyorlar. Başı açıksa daha çok çitiliyorlar, günahları iyice
çıksın diye. Kapalıysa daha özenli, acıtmadan yapıyorlar işlerini. Bir de
kendilerine anı kalması için kulak memesinin bir kısmını kesiyorlar. Güneşte
kurutuyorlar, bohçalayıp sandıklara saklıyorlar. Önemli olan da bu işte, geriye
kalan anılar. Kadın halleriyle insan öldürecek halleri yok ya, doğuramadıkları
çocuklarının hınçlarını kulak memelerinden alıyorlar.
Traktör meftunları camiye
yaklaşırken, Zeliha ile Hanife bekliyor. Merakla… İştahla… Ovuşturuyorlar
ellerini, yaşasın kulak memeleri. “Deyda, hayda, yeeeeeeh!”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder