25 Nisan 2013 Perşembe

Ölü yıkayıcılar


Ölü yıkayıcılar

Ceset, yine ceset, her gün ceset. Bitmiyor mübarekler, her gün yenileri ekleniyor. Zannedersin bütün köy ölüyor. Halbuki yok öyle bir şey, kendi köyleri çok fazla zayiat vermez. Gelenlerin çoğu civar köylerden. Beş köyü birleştirir tek bir minare. Eskiden hep Gayrimüslimler otururmuş diye fazlasını yapmamışlar, sonra da unutulup gitmiş Musalla Köyü.

Hanife ile Zeliha… İşleri hiç bitmez, bazen iki, bazen üç. Arada bir yolda trafik kazası olur, o zaman sayı da artar, beş, altı. Bir keresinde otobüs devrilmişti de on iki kişi yıkamışlardı. Allah rahmet eylesin.

Çarşafları karadır, ikisi de tombulcadır. Sanki yıkadıkları ölülerin tüm enerjilerini tüketirler. Musalla Köyü’nde hem bir ağırlıkları vardır, görenler saygıyla selam verir; hem de onlardan korkulur, başlarına musallat olmuşçasına. Sürekli dedikodu, söylenti. Yok Zeliha ölü yıkadığı sabunla yıkanırmış da, yok Hanife kendi sapıklığını göz önüne sürmemek için bu işi yaparmış da… Bir keresinde köyün yetim çocuğu Ömer, Hanife ile Zeliha’yı görmüş camide, ölü bir kadını yıkarlarken. Ölü kadın deli gibi karaymış, bir de sarı-mor benekleri varmış vücudunda. Diğerleri de dönüyorlarmış kadının çevresinde sürekli, bir de bağırıyorlarmış “Deyda, deyda, hayda, hayda, yeeeeeh!” diye.

Bu anlatılanlardan sonra gel de korkma bu kadınlardan. Bir de sabahın köründe kalkarlar, karga bokunu yemeden. Gizli iş çevirircesine etraflarına bakınaraktan tutarlar camiinin yolunu. Ölü yıkamadıkları zamanlarda hep ibadet ederler. Secdeye bir yatarlar, bir kalkarlar. Köşe bucakta ergenliğe yeni girmiş kızları yakalayıp etlerini kıstırırlar “Namaz kılmazsan etlerin kopçek! Elimellah kardeşinin ölü yeşil eti gibi dökülcek. Acıcık aklını başıne devşir” diyerek.

Yine bereketli bir gün, ölü var çokça. Üç kadın, beş erkek. Traktör kazası. Daha köye cenazeler gelmeden bu kadınların haberi olur. Namaz kılarken Zeliha’yı bir titreme alırsa anlayın ki ölü geliyor. Zeliha titrerken Hanife’yi de küçük çaplı geğirtiler tutarsa işler büyür, ölü sayısı artar.

Zeliha ile Hanife çoktan yerini almış, bekliyor camide sabırsızlıkla. Zeliha zeytinyağlı, yeşili saydam sabunlarını hazırlamış; Hanife de ellerini ovuşturuyor. En çok gelenlerin tipini merak ediyorlar. Başı açıksa daha çok çitiliyorlar, günahları iyice çıksın diye. Kapalıysa daha özenli, acıtmadan yapıyorlar işlerini. Bir de kendilerine anı kalması için kulak memesinin bir kısmını kesiyorlar. Güneşte kurutuyorlar, bohçalayıp sandıklara saklıyorlar. Önemli olan da bu işte, geriye kalan anılar. Kadın halleriyle insan öldürecek halleri yok ya, doğuramadıkları çocuklarının hınçlarını kulak memelerinden alıyorlar.

Traktör meftunları camiye yaklaşırken, Zeliha ile Hanife bekliyor. Merakla… İştahla… Ovuşturuyorlar ellerini, yaşasın kulak memeleri. “Deyda, hayda, yeeeeeeh!”.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder