11 Nisan 2013 Perşembe

Şeytan



    Şeytan kulağına kurşun
-          Ercaaaan!
-          Mi.
-          Ercaaaaaaaan!!!
-          Meymey?
-          Valla kodum mu oturturum! Ye şu tabaktakileri! Allah bin belamı versin gırtlaklarım seni, dedi saçı örgülü kadın. Nemruttu, ölesiye nemrut. Ellili yaşlarında, gri saçlı, bodur ve tombul, aynı zamanda da dul.
Adı da vardı tabii, nasıl olmasındı? Rahime Tekbıyık. Adı yüzünden az çekmemişti gençliğinde. Annesiyle babası hastalanıp eline düşmüşlerdi de almıştı hıncını. Sürekli yüzlerine bağırmıştı “Aaaaaagghhheeeayt!”. Ama daha fazlasını yapamamıştı, yüreği de vardı hani. Zaten annesinin teki kataraktlı çakır gözlerinden korkardı; “Melun karı, beddua eder, çarpılırım alimallah” derdi hep içinden. En nihayetinde çarpılmadan anasıyla babasını tahtalı köye yollamıştı.
İki katlı babadan kalma evi vardı Rahime’nin, bir de yanağında kocaman simsiyah üzeri kıllı et beni. Evinin hemen üst sokağındaki Caydırmaz İlköğretim Okulu’nun tuvaletlerini temizlerdi bir de fal bakardı. Daha doğrusu Ercan’ı suyun içine oturtarak geleceği görürdü.
Tonguç gibiydi Ercan. Yemyeşil gözleri vardı. Aynı anası Rahime gibiydi, nemruttu, fesattı, ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Bir de ne konuştuğu anlaşılmazdı, bir tek Rahime anlardı onun dilinden. Yemeğini yemediği gün fal bakmazdı Ercan. Fal bakmadığı yetmiyormuş gibi bir de evden kaçardı. Öldür Allah yakalayamazdın. İşte bugün de o günlerden birisiydi.
-          Ye şu yemeğini çarpılasıca!
-          Nooouuu.
-          Valla ayırcam bacaklarını çattadanak.
-          Nooouu, iyyweleüvelevileyye, dedi Ercan ve üzerine çöreklendiği minderden kaykılarak açık olan mutfak penceresinden aşağı atladı.
Hain planları vardı Rahime için. Nefret ediyordu ondan. Başına buyruk yaşamak istiyordu artık. Bir de her gün yıkanmaktan ve lahana dolması yemekten bıkmıştı.
Akşama kadar dolandı durdu; o çöplük senin, bu çöplük benim. İyice de hınçlandı, kinlendi bu süre boyunca. Önüne gelene sataşıyordu. Ne de olsa yakında iki katlı ev ona kalacaktı, Dilruba’yı da kapattı mı o eve oh mis!
Yatsı ezanı okunurken eve vardı. Üst katta bulunan salonun ışığı yanıyordu. O anda kafasında planı oluşturdu, ama önce beklemesi lazımdı biraz daha. Bir müddet evin önündeki çöp suyu kokan konteynırın orada pinekledi. Geleni geçeni izledi sinsice.
Vakit geldiğinde bildiği gizli bir yoldan eve girdi. Sessiz adımlarla her yerini karış karış bildiği evde ilerledi. Tahta merdivenlerin tepesine kadar çıktı, görünmeyeceği bir aralıkta pusuya yattı.
“Allah’a açılan kalpler” diye dini bir program izliyordu manyak karı. En sevdiği şey televizyon izlerken taze lahana kemirmekti, bu yüzden ağzı leş gibi kokardı. Ercan bir müddet içeriden gelen sesleri dinledi, lahana şapırtısı gelmiyordu. Demek ki Rahime birazdan mutfağa inecekti.

Yarım saat bekledi Ercan. Sonunda Rahime’nin tıkırtılarını duydu. Geliyordu Allahsız. Hiç istifini bozmadı.
Müsriflik olmasın diye merdivenin oradaki ışığı yakmayan Rahime ilk basamağı inince, Ercan önüne atladı. Önündeki karaltıyı şeytan zanneden Rahime, koca kıçıyla merdivenlerden yuvarlandı ve kafası patladı.
İki gün sonra yan komşusu Nazife buldu Rahime ile Ercan’ı… Koku geliyordu evden. Bu işte bir bokluk var diyen çamaşırcı Nazife, mahallenin adamlarına kırdırdı kapıyı. Bir de ne görsün? Rahime merdivenlerin dibinde beşlik simit gibi yatıyordu soğukçana, Ercan da hemen yanındaydı. Ağzı yüzü kan içindeydi, ellerinin arasında da Rahime’nin parmağını tutuyordu. Tek şey söyledi Ercan:
-          Meeoooovvv!!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder