Şeytan kulağına kurşun
-
Ercaaaan!
-
Mi.
-
Ercaaaaaaaan!!!
-
Meymey?
-
Valla kodum mu oturturum! Ye şu tabaktakileri! Allah
bin belamı versin gırtlaklarım seni, dedi saçı örgülü kadın. Nemruttu, ölesiye
nemrut. Ellili yaşlarında, gri saçlı, bodur ve tombul, aynı zamanda da dul.
Adı da vardı tabii, nasıl
olmasındı? Rahime Tekbıyık. Adı yüzünden az çekmemişti gençliğinde. Annesiyle
babası hastalanıp eline düşmüşlerdi de almıştı hıncını. Sürekli yüzlerine
bağırmıştı “Aaaaaagghhheeeayt!”. Ama daha fazlasını yapamamıştı, yüreği de
vardı hani. Zaten annesinin teki kataraktlı çakır gözlerinden korkardı; “Melun
karı, beddua eder, çarpılırım alimallah” derdi hep içinden. En nihayetinde
çarpılmadan anasıyla babasını tahtalı köye yollamıştı.
İki katlı babadan kalma evi vardı
Rahime’nin, bir de yanağında kocaman simsiyah üzeri kıllı et beni. Evinin hemen
üst sokağındaki Caydırmaz İlköğretim Okulu’nun tuvaletlerini temizlerdi bir de
fal bakardı. Daha doğrusu Ercan’ı suyun içine oturtarak geleceği görürdü.
Tonguç gibiydi Ercan. Yemyeşil
gözleri vardı. Aynı anası Rahime gibiydi, nemruttu, fesattı, ne zaman ne
yapacağı belli olmazdı. Bir de ne konuştuğu anlaşılmazdı, bir tek Rahime
anlardı onun dilinden. Yemeğini yemediği gün fal bakmazdı Ercan. Fal bakmadığı
yetmiyormuş gibi bir de evden kaçardı. Öldür Allah yakalayamazdın. İşte bugün
de o günlerden birisiydi.
-
Ye şu yemeğini çarpılasıca!
-
Nooouuu.
-
Valla ayırcam bacaklarını çattadanak.
-
Nooouu, iyyweleüvelevileyye, dedi Ercan ve üzerine
çöreklendiği minderden kaykılarak açık olan mutfak penceresinden aşağı atladı.
Hain planları vardı Rahime için.
Nefret ediyordu ondan. Başına buyruk yaşamak istiyordu artık. Bir de her gün
yıkanmaktan ve lahana dolması yemekten bıkmıştı.
Akşama kadar dolandı durdu; o
çöplük senin, bu çöplük benim. İyice de hınçlandı, kinlendi bu süre boyunca. Önüne
gelene sataşıyordu. Ne de olsa yakında iki katlı ev ona kalacaktı, Dilruba’yı
da kapattı mı o eve oh mis!
Yatsı ezanı okunurken eve vardı. Üst
katta bulunan salonun ışığı yanıyordu. O anda kafasında planı oluşturdu, ama
önce beklemesi lazımdı biraz daha. Bir müddet evin önündeki çöp suyu kokan
konteynırın orada pinekledi. Geleni geçeni izledi sinsice.
Vakit geldiğinde bildiği gizli bir
yoldan eve girdi. Sessiz adımlarla her yerini karış karış bildiği evde
ilerledi. Tahta merdivenlerin tepesine kadar çıktı, görünmeyeceği bir aralıkta
pusuya yattı.
“Allah’a açılan kalpler” diye dini
bir program izliyordu manyak karı. En sevdiği şey televizyon izlerken taze
lahana kemirmekti, bu yüzden ağzı leş gibi kokardı. Ercan bir müddet içeriden
gelen sesleri dinledi, lahana şapırtısı gelmiyordu. Demek ki Rahime birazdan
mutfağa inecekti.
Yarım saat bekledi Ercan. Sonunda
Rahime’nin tıkırtılarını duydu. Geliyordu Allahsız. Hiç istifini bozmadı.
Müsriflik olmasın diye merdivenin
oradaki ışığı yakmayan Rahime ilk basamağı inince, Ercan önüne atladı. Önündeki
karaltıyı şeytan zanneden Rahime, koca kıçıyla merdivenlerden yuvarlandı ve
kafası patladı.
İki gün sonra yan komşusu Nazife
buldu Rahime ile Ercan’ı… Koku geliyordu evden. Bu işte bir bokluk var diyen
çamaşırcı Nazife, mahallenin adamlarına kırdırdı kapıyı. Bir de ne görsün?
Rahime merdivenlerin dibinde beşlik simit gibi yatıyordu soğukçana, Ercan da
hemen yanındaydı. Ağzı yüzü kan içindeydi, ellerinin arasında da Rahime’nin
parmağını tutuyordu. Tek şey söyledi Ercan:
-
Meeoooovvv!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder