Üç harfliler köyü
Zamanın birinde
yaşıyoruz. Burada kimse hesap tutmaz. Kapasite olmadığından değil anlasana,
gerek duymuyorlar.
Aslına bakarsan
benim çok fazla bir sorunum yok, burada doğup büyümüş olmam dışında tabii. Zeka
desen yerinde ama, duygusal zeka konusunda bütünlüksüzüm biraz. Yeminle her
şeye gülesim geliyor.
Geçen gün Hasan
Dayı geçti bizim evin önünden. Fakirhane diyecektim ama “Ne kadar arabesksin!”
deme diye lafı çevirdim. Neyse. Hasan Dayı geçiyordu bizim evin önünden, her
zamanki gibi bağırarak. Bu sefer “Helada bile rahat yok!” diyordu. Biraz
düşünüp hak verdim. Uzunca da güldüm. Gülerken pencereden dışarı da bakıyordum.
Hasan Dayı geldi bizim bahçeye pisledi. Milletin bahçesi Hasan Dayı sayesinde
gübreleniyor zaten. Devlet artık bu konuda yardımı kesti.
Zorla
birbirimize mektup yazmamız hala bana çok garip geliyor. Yollasalar ya seni de
buraya?
Şimdi sana başka
bir şey anlatmam lazım, kısa mektuplardan hiç hoşlanmam. Telgraf mı bu be? Dur
dur, aklıma geldi. Sen bizim köyün adının anlamını bilmiyordun değil mi. Geçen
seferki mektupların birinde sormuştun, şimdi geldi aklıma. Haydi bir kıyak
yapayım da anlatayım…
Aslına bakarsan
elli yıl öncesine kadar böyle bir köy bile yokmuş. Eskiden buralar hep
dutlukmuş. Elli sene önce de buradakilerin deyimiyle ülkede üç harfli istilası
yaşanmış. Kadınlar sokak ortasında donlarını yırtmaya, adamlar da ağaçlara
işemeye başlamışlar. Bir kere üç harfi söyleyen iflah olmuyormuş. En sonunda
devlet adamları yaşlı dedeleri opera söylerken yakalayınca ülkenin selameti
için bir karar vermişler. Demişler bu kanı bozukları hep bir yere toplayalım da
başımız daha fazla ağrımasın. Mahkeme kararıyla ülke genelindeki bütün
çarpıkları toplamışlar. İtiraz eden de olmamış tabii. Hatta bu köye yerleşmek
için çarpık gibi davrananlar da olmuş çokça; ne de olsa devlet burada her
ihtiyacı karşılıyor diye. Asker kaçakları akın etmiş köye. Benim babam da asker
kaçağıymış mesela. Bu kaçaklar köye girince de olan olmuş zaten, insanda akıl
mı kalır. Hepsi karışmış iyi saatte olsunlara.
Zaman içerisinde köye gelenler
azalmış. Bir de elektrikli çit yapmışlar köyün çevresine; içeriden dışarı
çıkan, dışarıdan da içeri giren olmasın diye. Sülahi Abi hala kazar durur
toprağı tünel açmak için; ama henüz bir yol bulmuş değil.
Ben de burada
doğmuşum işte. Şuncacık bebekken beni görenler çok korkuyormuş rengim yüzünden.
Alışkın değil tabi köy sakinler böyle şeylere. Zamanla alışmışlar bana göre,
konuşa. Doktor Sakine Hanım, “Senin bir şeyin yok evladım; ama çıkamazsın üç
harflilerden” diyor. Benim de çıkasım yok zaten.
Neyse Hulusi,
lafı çok uzattım. Ha laf aramızda devlet Şinasi Abi’ye çok pis iltimas geçiyor
haberin olsun. Geçende gördüm, taverna ışıklı bisiklet vermişler buna. Bizimki
de bisikleti nişanlısı sanıyor. Bisikleti sürmüyor, gidona kırmızı kurdele
bağlamış, yanında yürütüyor. İsim de takmış aklınca “Nuriye”.
Mektubumu burada
sonlandırıyorum. Şimdi annemin isteği üzerine gidip Hasan Dayı’nın evini
yakacağım. En yakın zamanda sen de iyi saatte olsunlara karışırsın inşallah…
Sevgiler
Geberik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder