18 Nisan 2013 Perşembe

Üç harfliler köyü


Üç harfliler köyü

Zamanın birinde yaşıyoruz. Burada kimse hesap tutmaz. Kapasite olmadığından değil anlasana, gerek duymuyorlar.
Aslına bakarsan benim çok fazla bir sorunum yok, burada doğup büyümüş olmam dışında tabii. Zeka desen yerinde ama, duygusal zeka konusunda bütünlüksüzüm biraz. Yeminle her şeye gülesim geliyor.
Geçen gün Hasan Dayı geçti bizim evin önünden. Fakirhane diyecektim ama “Ne kadar arabesksin!” deme diye lafı çevirdim. Neyse. Hasan Dayı geçiyordu bizim evin önünden, her zamanki gibi bağırarak. Bu sefer “Helada bile rahat yok!” diyordu. Biraz düşünüp hak verdim. Uzunca da güldüm. Gülerken pencereden dışarı da bakıyordum. Hasan Dayı geldi bizim bahçeye pisledi. Milletin bahçesi Hasan Dayı sayesinde gübreleniyor zaten. Devlet artık bu konuda yardımı kesti.
Zorla birbirimize mektup yazmamız hala bana çok garip geliyor. Yollasalar ya seni de buraya?
Şimdi sana başka bir şey anlatmam lazım, kısa mektuplardan hiç hoşlanmam. Telgraf mı bu be? Dur dur, aklıma geldi. Sen bizim köyün adının anlamını bilmiyordun değil mi. Geçen seferki mektupların birinde sormuştun, şimdi geldi aklıma. Haydi bir kıyak yapayım da anlatayım…
Aslına bakarsan elli yıl öncesine kadar böyle bir köy bile yokmuş. Eskiden buralar hep dutlukmuş. Elli sene önce de buradakilerin deyimiyle ülkede üç harfli istilası yaşanmış. Kadınlar sokak ortasında donlarını yırtmaya, adamlar da ağaçlara işemeye başlamışlar. Bir kere üç harfi söyleyen iflah olmuyormuş. En sonunda devlet adamları yaşlı dedeleri opera söylerken yakalayınca ülkenin selameti için bir karar vermişler. Demişler bu kanı bozukları hep bir yere toplayalım da başımız daha fazla ağrımasın. Mahkeme kararıyla ülke genelindeki bütün çarpıkları toplamışlar. İtiraz eden de olmamış tabii. Hatta bu köye yerleşmek için çarpık gibi davrananlar da olmuş çokça; ne de olsa devlet burada her ihtiyacı karşılıyor diye. Asker kaçakları akın etmiş köye. Benim babam da asker kaçağıymış mesela. Bu kaçaklar köye girince de olan olmuş zaten, insanda akıl mı kalır. Hepsi karışmış iyi saatte olsunlara.
Zaman içerisinde köye gelenler azalmış. Bir de elektrikli çit yapmışlar köyün çevresine; içeriden dışarı çıkan, dışarıdan da içeri giren olmasın diye. Sülahi Abi hala kazar durur toprağı tünel açmak için; ama henüz bir yol bulmuş değil.
Ben de burada doğmuşum işte. Şuncacık bebekken beni görenler çok korkuyormuş rengim yüzünden. Alışkın değil tabi köy sakinler böyle şeylere. Zamanla alışmışlar bana göre, konuşa. Doktor Sakine Hanım, “Senin bir şeyin yok evladım; ama çıkamazsın üç harflilerden” diyor. Benim de çıkasım yok zaten.
Neyse Hulusi, lafı çok uzattım. Ha laf aramızda devlet Şinasi Abi’ye çok pis iltimas geçiyor haberin olsun. Geçende gördüm, taverna ışıklı bisiklet vermişler buna. Bizimki de bisikleti nişanlısı sanıyor. Bisikleti sürmüyor, gidona kırmızı kurdele bağlamış, yanında yürütüyor. İsim de takmış aklınca “Nuriye”.
Mektubumu burada sonlandırıyorum. Şimdi annemin isteği üzerine gidip Hasan Dayı’nın evini yakacağım. En yakın zamanda sen de iyi saatte olsunlara karışırsın inşallah…
Sevgiler
Geberik.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder